17 Şubat 2010 Çarşamba

Tekrardan hatırlamak

kimsesizleştirilmiş bir şehrin bomboş caddelerinde tek başıma yürüyordum. Geceydi ve yorgundum. Yerden bir avuç korku çaldım yüzüme. Şimdi daha da bir üşüyordu içimdeki çocuk, cesaretinden soyunmuş. Yürüdüğüm yol nereye varıyordu bilmiyordum. Aslına bakarsanız o gece ben nereye varmak istediğimi de bilmiyordum. Aksak aksak kaldırımlarda yürüdükten sonra ışığı yanan o ilk eve doğru yürüdüm. Kapısının önünde durdum. İçimin bomboş koridorlarında daha önce de orada olduğuma dağir bir şeyler yankılanıyordu. Bu sese ne kadar sağır kalmak istesemde bir türlü kalamıyordum. Yüzümü doğrulttum, derin bir nefes aldım. Çalacağım kapının ardından kimin veya neyin çıkacağını düşünmemeye çalıştım. Sadece durdum. Biraz daha nefes.. ve bir kaç saniye daha sükut. Ellerimi kapıda gezdirdim. Küçük bir çocuğun, babasının mezar taşında gezdirdiği gibi ellerini, öyle gezdirdim bende. Ardındakini biliyorum dedim kendi kendime. Bir ölü. tıpkı mezardaki gibi. Sevdiğim bir ölü. Yeniden kucaklamak için herşeyimi verebileceğim bir ölü.

- neden duruyorsun o zaman dedim kendime. işte beklediğin ve aradığın tam da şu kapınnın ardında. Nedenini bilmiyorsun. Bilme. nasıl olduğunu da. Sorma.. Ayaklarına itaat ettin ve şimdi bir anıt gibi önünde duran bu kapının arkasındasın. O da arkasında. Yan yanayız o zaman.
içimde doğan hasret kıvılcımları şimdi bir ölüyü diriltebilecek güçte ve büyüklükteydiler. kapıyı çaldım. içeriden bir ses;

- kim o? dedi. ne demem gerektiğini bilmiyordum.
- bilmiyorum dedim ama bulmayı umuyorum..!

o soğuk ağır çelik kapı hafif hafif aralanmaya başladı.. kapı açıldıkça sokağa parlak bir ışık kümesi hücum etti. Sanki bu ana rahminden yeniden doğmak gibi bir şeydi. Işıkla ilk defa tanışıyor gibiydim. Ve kapının ardında beni bekleyen o; şimdi benim tanrım olacaktı yeniden. Şimdi şuracıkta beni yeniden yaratıyor yeniden doğuruyordu. her şey öyle yavaş gelişiyordu ki sabrım kalmamıştı artık. Sokağa yayılan o ışık bedenimin yarısını kaplamıştı bile. Diğer yarım ise can atıyordu kendisini ona adamaya.
Ve kapı tamamen açıldı. Önce yalnızlığı karşıladı beni ve yanımdan hızlıca kaçıverdi, terk etti onu. Silueti belirdi sonra. Ve yavaş yavaş dönüşmüş bir kelebek gibi asilce yürüdü bana. Kim olduğunu görüyordum artık. Kim olduğumu da. İçimde bambaşka ama çok tanıdık bir duygunun ilk tekme atışlarını duydum. Şimdi yeniden canlanıyordu içimdeki aşk. Sen kadınım, nicedir görmeyi dilediğim ama tenhama pusu kuran yalnızlığımdan sıyrılamadığım. Nasıl buraya karşına geldim bilmiyorum. Zamana dağir her hangi bir bilgim de yok. Çok mu geciktim yoksa çok mu erken.. nasıl olduğunu bilmiyorum sadece oldu işte. Sadece kendiliğinden olup bitiverdi her şey. işte şimdi bir tanrıaya bakar gibiyim. ve adını tekrardan hatırlıyorum. Elif...

Hiç yorum yok: